Non è necessario che facciamo grandi cose per mostrare un grande amore.
Büyük bir aşkı göstermek için büyük şeyler yapmamıza gerek yoktur.
Non esiste donna bella senza difetto, né donna brutta senza grazia.
Ne kusuru olmayan güzel kadın ne de çekiciliği olmayan çirkin kadın yoktur.
Chi vuol fare tutto ciò che desidera, perde tutto ciò che ha.
Arzuladığı herşeyi yapmak isteyen, sahip olduğu herşeyi kaybeder.
Tratta la tua donna come una lavandaia e sarai l'uomo della lavandaia, tratta la tua donna come una regina e sarai re.
Kadınına bir çamaşırcı gibi davran ve çamaşırcının adamı ol, kadınına bir kraliçe gibi davran ve kral ol. ******
La vendetta è un piatto che va servito freddo.
İntikam soğuk servis edilen bir yemektir.
Segreto di due, segreto di Dio; segreto di tre, segreto d'ognuno.
İki kişinin sırrı, Tanrının sırrı; üç kişinin sırrı, herkesin sırrı.
L'uomo che ti ama non è quello che ha paura di perderti ma è quello che accetta di perderti per saperti felice.
Seni seven erkek seni kaybetmekten korkan değil, seni kaybetmeyi senin mutlu olacağını bildiği için kabullenendir.*****
Vivi come se dovessi morire domani. Impara come se dovessi vivere per sempre.
Sanki yarın ölecekmişsin gibi çalış. Sanki sonsuza dek yaşayacakmışsın gibi öğren.
Ci sono molti modi per morire: il peggiore è morire dentro mentre continui a vivere fuori.
Ölmenin bir çok şekli vardır: En kötüsü dışarıda yaşamaya devam ederken içeride ölmektir.*****
La verità è dura. La verità... è imbarazzante. E molto spesso... fa male! Voglio dire, la gente dice di volere la verità, ma la vuole veramente?
Gerçek zordur. Gerçek... can sıkıcıdır. Ve çoğunlukla dokunur(kötü eder)... Demek istiyorum ki insanlar gerçeği istemekten söz ederler, fakat onu gerçekten istiyorlar mı?
Se non avessi passato questo periodo difficile, non avresti mai conquistato ed apprezzato questa felicità.
Eğer bu dönemi zor geçirmeseydin, bu mutluluğu hiç bir zaman elde edemez ve değerini bilemezdin.
Quando ami una donna, essa è parte integrante dei tuoi sensi!Bir kadını sevdiğin zaman, o senin duygularını tamamlayan bir parçan olur.
La mattina, quando ti alzi, non ti chiedere che cosa devi fare, ma che cosa puoi fare per essere felice.
Sabah kalktığında, kendine ne yapmak zorundasın diye sorma, mutlu olmak için ne yapabilirsin diye sor.
Il comportamento è uno specchio in cui ognuno rivela la propria immagine.
Davranış, içinde herkesin kendi görüntüsünü açığa vurduğu bir aynadır.
Gli uomini veramente coraggiosi non hanno nessun bisogno di battersi a duello, mentre molti vigliacchi duellano in continuazione per farsi credere coraggiosi.
Cesur olduklarına inandırmak için bir sürü korkağın durmadan düello yaptığı sırada, gerçekten cesur erkeklerin düelloda dövüşmeye hiç ihtiyacı yoktur.
L'Amore è una trazione particolare che ci permette anche di fendere il cuore degli altri...
"usare con cautela!"
Aşk özel bir çekim kuvvetidir, üstelik bize başkalarının kalplerini parçalama imkanı verir.
"ihtiyatla kullanın!"
Tu... che porti in te il frutto del nostro amore.
Tu... che lo custodisci e proteggi con amore
per nove mesi dentro di te.
Tu dolce creatura che dai la vita e con essa
fai sì che il nostro amore duri in eterno...
Tu caro amore... Grazie di esistere.
Sen... içinde aşkımızın meyvesini taşıyan.
Sen... onu sevgiyle bakıp ve koruyan
dokuz ay içinde
Sen hayat verdiğin tatlı yaratık ve onunla
öyle yapıyorsun ki aşkımızı hep sürdürüyorsun
Sen sevgili aşkım.... iyi ki varsın
Il profumo del mare, il silenzio dei pesci,
l'odore del sale, il caldo sole d'agosto,
l'abbraccio dalla sabbia, l'amore di chi ci sta intorno,
la carezza di un padre, il sorriso di nostra madre.
Le urla dei bambini, il gusto fresco dell'anguria,
il canto del vento che accarezza la sabbia.
L'odore del pesce fresco appena grigliato;
gocce di limone sulle nostre labbra.
La nostra vita piena di sapore,
il nostro sguardo che non muore,
le nostre mani pien d'amore.
Denizin kokusu, balıkların sessizliği
Tuzun kokusu, Ağustosun sıcak güneşi
Kumların kucaklaması, çevrede bulunanların aşkı
Bir babanın okşaması, annemizin gülümsemesi
Çocukların çığlıkları, karpuzun serin tadı
Kumları okşayan rüzgarın şarkısı
Izgara edilmiş taze balıkların kokusu
Dudaklarımızda limon damlaları
Hayatımız lezzet dolu
Ölmeyen bakışımız
Aşk dolu ellerimiz
Ho cercato la felicità
nel fondo di una bottiglia
e ad occhi spenti ho capito
che sul fondo c'ero io,
ho rovistato invano
nelle tasche del tempo
cercando di rubare vecchie foto
di sorrisi perduti e mai ritrovati.
Ho pianto in un angolo al buio
chiudendo la porta in faccia al sole
stringendo in mano un litro
di felicità apparente,
fino a non sentir più rumore.
Ora so che la felicità non è di questo mondo,
cercarla è solo un gioco,
nessun vincitore, solo vinti e disillusi.
Mutluluğu bir şişenin dibinde aradım
ve gözüm kapalı anladım ki dipte ben vardım,
zamanın ceplerini boşuna karıştırdım
yitik gülümsemelerin eski ve hiç bulunmayan resimlerini çalmaya çalışarak.
Karanlık bir köşede güneşe karşı kapıyı kapatarak,
bir litre yapmacık mutluluğu elde sıkıca tutarak,
daha fazla gürültü duymayana kadar ağladım.
Şimdi anlıyorum ki mutluluk bu dünyadan değil,
onu aramak sadece bir oyun,
kazanan kimse yok, sadece mağluplar ve dersini almışlar.
Lontano da qui; c'è un posto nascosto dove io posso vedere il suo sorriso e sentire il suo cuore.
Lontano da qui; c'è una donna che mi fa sorridere, ridere e qualche volta piangere, ma che mi fa sentire vivo.
Lontano da qui; c'è una sconosciuta che mi ricorda una donna che ho già incontrato una volta,
da qualche parte,
in un altro tempo o in un'altra vita.
Lontano da qui; la vedo ma non riesco a raggiungerla.
Lontano da qui; spero, un giorno, d'incontrarla.
Burdan uzaklarda; Onun gülümsemesini görebileceğim ve kalbini hissedebileceğim gizli bir yer var.
Burdan uzaklarda; Bir kadın var beni gülümseten, güldüren ve bazen ağlatan fakat yaşadığımı hissettiren.
Burdan uzaklarda; Tanımadığım biri var, bana bir kadını hatırlatan,
başka bir zamanda yada hayatta, biryerlerde bir kez karşılaştığım.
Burdan uzaklarda; Onu görüyorum fakat ona kavuşamıyorum.
Burdan uzaklarda; Umuyorum bir gün onunla tanışmayı.
il male è sempre possibile. E il bene è eternamente difficile.
Kötülük her zaman mümkündür ve iyilik her zaman zordur.*****
Sei come l'inferno ed il paradiso allo stesso tempo. Con te mi perderei nella dannazione eterna del peccato, per poi ritrovarmi a vagare in una dimensione temporale, là dove tutto è, fatta solamente di forme e colori, fatta di Luce... Quella dimensione che tutti chiamano paradiso.
Aynı zamanda cennet ve cehennem gibisin. Seninle her şeyin yalnızca ışık, şekil ve renkten ibaret olduğu geçici bir boyutta, kendimi daha sonra başı boş gezinirken bulmak için, günahın sonsuz lanetinde kaybolurum... Herkesin cennet olarak andığı o boyutta.
indietro : geriye
avanti: ileriye
ricarica: yeniden yükle
salva: kaydet
seleziona tutto: tümünü seç
copia:kopyala
incolla: yapistir
taglia: kes
elimina :sil
nuova finestra: yeni pencere
chiudi finestra: pencereyi kapat
esci: çik
trova: bul
pagina iniziale: baslangiç sayfasi
cerca: ara
opzioni: seçenekler
posta in arrivo: gelen posta
posta indesiderata: istenmeyen posta
posta inviata: gönderilen posta
posta eliminata: silinmiş posta
calendario: takvim
cerca nei messaggi di posta: posta mesajlarında ara
Ti rendi conto che i tuoi figli stanno crescendo quando non ti chiedono più da dove vengono e si rifiutano di dirti dove vanno.
Gittikleri yerden seni artık aramadıklarında ve sana nereye gittiklerini söylemeyi reddettikleri zaman, çocuklarının büyüdüğünü fark ediyorsun.
La realtà non è mai come la si vede: la verità è soprattutto immaginazione.
Gerçek hiçbir zaman göründüğü gibi değildir. Gerçek herşeyden önce hayal gücüdür.
Forse
resterò un
attimo soltanto
nel tuo
cuore...
e voglio che
sia ricordato così...
come un
attimo d'eterno.
Belki senin kalbinde sadece bir an bulunacağım...
ve böyle hatırlanmak istiyorum...
Sonsuz bir an gibi...
Non m'interessa vincere, gioco per divertimento.
Kazanmak beni ilgilendirmiyor, zevk için oynuyorum.
10 Haziran 2010 Perşembe
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder